Mutluluğu aramak için yapılan onlarca Hollywood filmi, insanların doğa üstü güçlere inanması ve doğu dinlerine duyulan özlem.
Hepsinin kökünde yatan neden mutlu olamamak ve mutluluğu aramak.
Bir çırpıda söylenen “mutluluk” kelimesine neden artık kolayca ulaşamıyoruz? Eskiden tarlada çalışıp her gün sabahtan akşama kadar ekip biçen, tüm emeğini yağacak yağmura ve çıkacak ürüne bağlayan insanlar kadar mutlu olamıyoruz. Her şey kolaylaştıkça aslında bir bakıma zorlaşıp bizden uzaklaşıyor mu?
Çeşitli araştırmacılar yaptıkları deneylerde hep şunu gördüler: Mutlu insanlar az rahatsızlanıp, rahatsızlandıklarında daha kolay iyileşebiliyorlar. Sizce bunun nedeni ne olabilir? Tesadüf olmamalı…
Özellikle mutluluk salgılayan hormonlar vücudun bazı bölgelerinde nerdeyse antibiyotik etkisi göstermekte. Başı ağrıyan bir insanın neden başının ağrıdığı sorunsalına bakıldığında büyük nedenin psikolojik olması ve tedavisinin mutlulukla sağlanması aslında bir çok soruyada cevap olmaktadır.
Çağımızda mutsuzluk ve stres insanın, iki kader ortağı olma yolunda ilerliyor. Ama tüm acıların, tüm olumsuzlukların kaynağında negatif düşüncenin barındırıldığı mutsuzluk yatıyor.
Felsefeciler yüz yıllardır mutluluğa anlam vermek için uğraşıyor. Kimi zaman Tanrı ile kimi zaman ruh ile açıklamaya çalıştıkları bu ruhsal kelimeye nerdeyse yaşamsal anlam yüklüyorlar.
Nasıl ki, insan vücudunun zevk-acı mekanizması, o vücudun sağlığının veya yarasının otomatik gösterge tablosuysa; başka bir deyişle, yaşamak veya ölmek arasındaki temel alternatifin barometresiyse; insan bilincinin duygusal mekanizması da, aynı fonksiyonu gören bir tabiata sahiptir.
Duygusal mekanizma, yaşam-ölüm alternatifini iki temel duygu vasıtasıyla kaydeden bir barometredir: Neşe veya hüzün. Yani zevk veya acı mekanizması, vücudun, insanın fiziki durumunun gösterge tablosudur. Bilincin neşe-hüzün mekanizması ise, bilincin, yani insanın zihinsel durumunun gösterge tablosudur.
Duygular, insan bilincinde -veya bilinçaltında- bulunan değer yargılarından doğan otomatik sonuçlardır; duygular, insanı değerlerine götüren veya değerlerinden uzaklaştıran şeylerden, yani insana yararlı veya zararlı olan şeylerden haber veren bir bültendir.
Mutluluk, değerlerine erişen insanın bilincinde doğan bir olumluluk duygusudur.
Üretken, çalışmaya değer veren bir insan için mutluluk, onun kendi hayatına hizmet yolundaki başarısının ölçüsüdür. Fakat, bir sadist gibi acı vermeye, bir mazoşist gibi kendine eziyet etmeye veya bir mistik gibi mezardan ötesine ya da gazozuna araba tokuşturan bir serseri gibi akılsızca maceralara değer veriyorsa; yani, tahrip onun için bir değerse, bu insanın hissedebileceği sözde-mutluluk, kendi hayatının tahribi doğrultusunda gösterdiği başarının ölçüsüdür.
Mutluluk genelde herkes için beli başlı bir şeyi ifade ederken, insandan insana değişen etkiler ve anlamlarıda içinde barındırmaktadır.
Yoksul bir ailenin o akşam yiyecek yemek bulması onlar için mutlulukken, zengin bir ailenin mükemmel bir sofrada hafif yanmış bir tavuk yemeğinden mutsuzluk duyması da bu değişkenliğin nedenidir.
Tüm çocukların ve aslında büyüklerin de bir zamanlar kahramanı olan Saint-Exupéry’in romanı Küçük Prens, biz insanların büyüdükçe mutluluğu nasıl kaybettiğinide her fırsatta yüzümüze vurması bakımından da ilginç bir eserdir.
Hatırlamayanlar için özetlersem bu kitapta, Sahra Çölü’ne düşen bir pilotun küçük prensle karşılaşması, küçük prensin gezdiği gezegenler, onlar hakkındaki düşünceleri, tilki ve küçük prensin gülü anlatılıyordu. Yine fil yutmuş bir boğa yılanı mı, yoksa şapka mı? sorusu insanların büyüdükçe mutluluktan nasıl uzaklaştığını çocukken hayal gücünün özgürlüğünün yaşın ilerlemesiyle ket vurulmasına güzel örneklerden biridir.
Bizler her şeyi başkasında ve dışarda aradığımız gibi “mutluluğu” da uzaklarda arıyoruz. Yanı başımızda, kimi zaman içimizde yeşermeye çalışan bu kavrama bir bardak su vermekten uzak duruyoruz.
Mutlu olmak size ne mi kazandırır?
Mutlu olan insanın saçları gürleşir, saçları dirileşir. Ten rengi canlanır, gözlerine yaşama ışıltısı, tırnaklarına parlaklık gelir. Aynı zamanda cildi dirileşir ve parlaklık kazanır. Kırışıkları azalır, teni sıklaşır.
Gülerken salgılanan hormonlar gençleştirir, beynin mutluluk noktasını harekete geçirir. Bir kahve ya da çikolata yerkenki haz alınır. Pozitif bir düşünce yapısına sahip olmak sadece bireyin kendisine değil yaşadığı toplumada fayda sağlar.
Sürekli sorun üreten insanlara bakın çevrenizde. Hep mutsuz, hep sorunludurlar. Neden her sene daha mutsuz olurlar. Negatif duygular diğer insanları etrafından uzaklaştırır. Çünkü bulaşıcı rahatsızlık gibi ilerler mutluluk. Arkadaşınız mutluysa onunla geçirdiğiniz vakitte bir su gibi akar. Siz de mutlu olursunuz.
Bu durumu bir de tüm toplum için düşünün… Her halde gelmiş geçmiş en güzel bulaşıcı hastalık “mutluluk” olacaktır bizler için.
Yorumlar
Yorum
Leave a Comment